28 Mayıs 2015 Perşembe

Ali'siz alevilik problem, peki 'Ali'li alevilik' çözüm mü?

Sened ve kaynak yönünü çok bilmemekle birlikte (Tirmizi'de benzer/yakın bir şekilde geçtiğini biliyorum yalnız), hadis olarak işittiğim, "Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır..." ifadesini anlamaktaki/yorumlamaktaki genel temayül, elbette faziletinde hiçbir şüphe olmayan İmam Ali (Allah ondan razı olsun) efendimin sitayişine dairdir. Onun, nebevî mirası taşımaktaki liyakatine/ilmine veya ehl-i beytin nesiller boyunca ümmet içinde icra edeceği hizmetin bidayetine/nesline işaret olarak yorumlanan bu hadise benim bir farklı bakışım daha var. Bu bakışımın beslendiği kaynak Aleviliğim. Sünni kardeşler ürkmesin hemen. Çünkü yaptığı istikamet çağrısı nedeniyle hoşlarına gidecek birşey söyleyeceğim. Diyorum ki: Bu hadis, Hz. Ali'nin değerine dair verdiği bilgilerin yanında, Hz. Ali'ye haddinden fazla muhabbet ve makam verenlere bir ayar çekiyor da olamaz mı?

Allah Resulü aleyhissalatuvesselam, "Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır..." derken, Hz. Ali'nin kıymetini ifade etmenin yanında, 'Kapıyı şehir yerine koymayın. Kapının amacı şehre girmektir. İfrat edip aracı amaç haline getirmeyin!" uyarısı da yapıyor diyemez miyiz? Ben böyle de bir yorum yapabilmeyi mümkün görüyorum. "Neden?" derseniz, Allah Resulünün Hz. Ali'ye, 'bu ümmet içinde Hz. İsa'ya benzer/yakın bir kaderi yaşayacağına yönelik' şeyler söylediğini de biliyorum. Bediüzzaman, Mucizat-ı Ahmediye Risalesi'nde naklediyor:

"Hem, nakl-i sahih-i kat'î ile, İmam-ı Ali'ye (r.a.) demiş: 'Sende, Hazret-i İsâ (a.s.) gibi, iki kısım insan helâkete gider: Birisi ifrat-ı muhabbet, diğeri ifrat-ı adâvetle. Hazret-i İsâ'ya, Nasrânî, muhabbetinden, hadd-i meşrudan tecavüzle—hâşâ—'ibnullah' dediler. Yahudi, adâvetinden çok tecavüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler. Senin hakkında da, bir kısım, hadd-i meşrudan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir. (...) Bir kısmı, senin adâvetinden çok ileri gidecekler. Onlar da Havâriçtir ve Emevîlerin müfrit bir kısım taraftarlarıdır ki, onlara 'Nâsibe' denilir.'"

Daha fazla sözü uzatacak birşeyim yok. İşte ben de mürşidimin uyandırdığı bir uyanıklıkla bu yazıyı yazdım. Bakış açısı dediğimiz şey, baktığımız şeyden alacağımız hisseyi de etkiliyor. Ali'siz Aleviliğe karşı 'Ali'li Aleviliği' savunmak güzel, Hz. Ali'ye 'ilmin kapısı' olarak bakmak da, fakat 'şehri Allah Resulü olan ilmin ancak kapısı olduğunu' kalpte tutmak en değerlisi. Bediüzzaman'ın 'mana-i harfi' dediği bakış açısı eğitimi tamamen bunun üzerine. Neye, neyi görmek için baktığın da önemli. Sadece bakmak yetmiyor.

"Sen âyineye baksan, eğer âyineyi şişe için bakarsan şişeyi kasden görürsün, içinde Re'fet'e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksad, mübarek sîmanıza bakmak için âyineye baktın, sevimli Re'fet'i kasden görürsün. (...) İşte birinci sûrette âyine şişesi mânâ-yı ismîdir. Re'fet mânâ-yı harfî oluyor. İkinci surette âyine şişesi mânâ-yı harfîdir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mânâ için bakılır ki akistir. Akis mânâ-yı ismîdir." Dediğim gibi: Ben bir Aleviyim. İfratını çok gördüğüm için istikametin altını çiziyorum. Kapı, şehrinden dolayı kıymetlidir. Şehri kaçırırsanız, kapılar sizi hiçbir yere götürmez.

"Muhabbet iki kısımdır. Biri: Mânâ-yı harfiyle, yani Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Âl-i Beyti sevmektir. Şu muhabbet, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın muhabbetini ziyadeleştirir, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine vesile olur. Şu muhabbet meşrudur, ifratı zarar vermez, tecavüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktiza etmez.

İkincisi: Mânâ-yı ismiyle muhabbettir. Yani bizzat onları sever. Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâmı düşünmeden, Hazret-i Ali'nin kahramanlıklarını ve kemâlini ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in yüksek faziletlerini düşünüp sever. Hattâ Allah'ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da, yine onları sever. Bu sevmek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın muhabbetine ve Cenâb-ı Hakkın muhabbetine sebebiyet vermez. Hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza eder."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...