12 Temmuz 2015 Pazar

Emre Dorman nereye koşuyor 4: Senai Demirci ne yapmaya çalışıyor?

Yani bazen kendi kendime soruyorum: Acaba benim mi psikolojim bozuldu? Acaba ben mi kafayı yedim de yazılanları/çizilenleri farklı anlıyorum? Etrafımda öyle cerbezeler görüyorum ki, şaşkınlıktan dilim tutuluyor. Ters dönmüş fincanları evirip çeviren, 'Bul karayı al parayı!' yapan insanlarla dolu her yer. Gözünün içine baka baka eşeği boyayıp at diye satmaya çalışıyorlar. Yemeyince de alınıyorlar. Ya 'hüsnüzan' ile 'aptallığı' karıştırıyorlar yahut da bu işte başka bir hesap var... Niye açtım bu bahsi? Ona geleyim: Dün yazdığım, Emre Dorman meselesi üzerinden Senai Demirci ve Haluk İmamoğlu abilerin duruşlarını da sorgulayan yazıma mukabil Senai abi eski bir yazısını takipçileriyle paylaştı. "Kur'ân Müslümanlığı mı, Peygamber Müslümanlığı mı?"[1] başlıklı bir yazı. Belki daha evvel okuyanlarınız vardır. Bilmiyorum. Ben ilk kez okudum.

Yazının içeriğini mihenge vursam bir facia, benim eleştirime mukabil bu yazıyı paylaşmakla yapılan 'kaçak güreşi' analiz etsem bir facia. Hangi faciadan size şekva etsem ben bile şaştım. Ben alenen/açıkça "Allah Resulü aleyhissalatuvesselamdan gelen hadisleri reddeden, hadis imamlarını/ravilerini 'yalancılıkla' itham eden, hadis ilmine olan güveni saçmasapan demagojilerle sarsmaya çalışan, hem de kezzab ve ehl-i bid'a o adamların yanında ne işiniz var?" diye soruyorum; siz Senai abim, hiç alakası olmayan (hatta şimdiye kadar ümmet içinde sahici bir gündem bile oluşturmamış) bir başlık açıp, sanki derdimiz oymuş gibi meseleyi bir muğalata içinde boğmaya çalışıyorsunuz. Zaten en baştan beri sizden şekva ettiğimiz şey de bu değil midir? Şu hadis reddiyecileri/Kur'an müslümanları karşısında bir türlü dik bir söylem tutturamayışınız değil midir?

Ne zaman bu sadetten, Nurcu kardeşleriniz, sizi de kendileri gibi bildikleri için, "Senin orada ne işin var?" diye sorsalar; her defasında 'ne şiş yansın ne kebab' tarzı ortaya birkaç cümle yazıp işin içinden sıyrılıyorsunuz. Böyle hareketler şans oyunlarında makbul olabilir, ama mesele itikat olunca sırıtıyor. Yüzünüze söylenmediği için "Hallettik galiba bu işi!" sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Hepimizin aklında/kalbinde isminizin yanında bir soru işareti var. "Nerede artık Senai abi acaba?" diye soruyoruz kendi kendimize. "Hâlâ ehl-i sünnet itikadında mı? Hâlâ Bediüzzaman'ın dersine/tedrisine, Risale-i Nur'un perspektifine kanaat ediyor mu? Yoksa çoktan atı alan Üsküdar'ı geçti de üzerindeki teveccüh-i nâsı kırmamak için 'takiyye' mi yapıyor?" Herkesin arkanızdan sorduğunu yüzünüze söylemiş oldum böylece. Kusurum varsa, 'söylenmek' yerine söylemeyi seçtiğimdendir.

Bunları soruyoruz ve yaptığınız hiçbir açıklama 'yeterince inandırıcı' değil. Çünkü sayın abim, siz benden de iyi bilirsiniz, bir insanın nerede durduğu sadece "Ben şöyle düşünüyorum!" demesinden anlaşılmaz. Uygulamasından da anlaşılır. Öyle düşünmediği insana yaptığı eleştiri veya sergilediği duruşla da bir saf/duruş tayini yaparsınız. Kur'an'da geçen; "Kafirleri dost edinmeyin!" emrinin bir manası da buna bakar. Kafire, kafir olduğu hususta dost olmazsınız/olamazsınız. Elbette kafirin her sıfatı kafir olmak zorunda değildir. Kafirde mümin sıfatı da bulunabilir. Fakat siz, ne yanlışa açıkça yanlış deyip bir eleştiri üretiyorsunuz; ne de doğruya doğru deyip yanında duruyorsunuz. Hem orada, hem burada gibisiniz. Neredesiniz?

Yani Mustafa İslamoğlu hadis inkar ederken gözlerine sevgiyle ve takdirle bakabiliyorsunuz. Mealini, kitaplarını, analizlerini gittiğiniz her yerde reklam ediyorsunuz. (Bediüzzaman'a yaptığı çirkin ithamlardan sonra bile lütfen/zorlamayla 'katılmadığınızı' beyan eden açıklamalarla yetinebiliyorsunuz.) Karşılıklı oturup böyle muhabbetler ettiğiniz programlar Youtube'da aranınca rahatlıkla bulunuyor. Fakat dönüp gelip Risale-i Nur'ları takdir ediyorsunuz sonra. Tefsirlerin bile üstüne çıkarıyorsunuz. Sanki Nurcu gibi konuşuyorsunuz. Fakat Bediüzzaman'ın bu gibi meselelerde sergilediği istikametli duruşu da doğru bulmuyor gibisiniz. İmam-ı Âzâm'dan size söz nakledildiğinde; "O İmam-ı Âzâm'ın sözü. Delilin ne?" diyecek kadar teslimiyetinizi yitirdiğinizi duyuyoruz insanlardan. Oraya gidip öyle oluyor. Buraya gelip böyle oluyor. Hiçkimseyi kaybetmeden, yerini de çok belli etmeden, yaşayıp gidiyorsunuz.

Böylesi bir yazıya kaç kere niyet ettimse, Nur talebesi bazı kardeşler yazmamaya ikna ettiler: "Yapma! Hepten o tarafa itersin!" dediler. Vallahi ben artık bu taraf-ı muhalife destek manası içeren sözde bitaraf duruşunuzdan yaka silkmiş durumdayım. Bizzat ben kendim, yıllarca Mustafa İslamoğlu'nu takip ettimse hep sizin gibiler yüzünden ettim. Çünkü varlığınızla ona karşı duyduğum tereddüdü kırdınız. Metin Karabaşoğlu abi dikkatimi bazı şeylere çekmeye çalışıp uyardıkça diyordum ki kendi kendime: "Abartıyor. Öyle birşey olsa Senai abinin orada ne işi var? O da Nurcu değil mi?" Sizin orada durmanız daha kaç Nur talebesinin felaketi oldu Allah bilir. Benim gibi ayılan var, ayılmayan var. Siz bu halinizle Mustafa İslamoğlu'ndan daha tehlikelisiniz. Çünkü onlara karşı, Kur'an müslümanlığına karşı, ehl-i bid'aya karşı avamın duyacağı mübarek temkini kırıyorsunuz. Sizi orada, onlarla, o çizgide görenler; "Yok ya, o kadar kötü birşey değildir. Öyle olsa bu Bediüzzaman'ın talebesi Senai Demirci orada bulunmazdı!" diyorlar.

Şimdi de cevabî mahiyette paylaştığınız şu yazı. Vallahi kafayı yiyeceğim en sonunda. Biz sanki Kur'an'la Peygamber aleyhissalatuvesselamı ayırmayı konuşuyoruz da bize o konuda usûl öğretiyorsunuz! Unuttunuzsa hatırlatayım: Biz naklî delile/bilgiye karşı kırılmaya çalışılan güveni konuşuyoruz. Allah Resulünün peygamberliğinin inkarını veya onu kabul edip Kur'an'ın inkarını değil. (Nasıl mümkün olacaklarsa?) Farazî bir problem üretip onun üstünde kalem oynatarak entelektüel bir tatmin yaratmanız sizin bileceğiniz iş. Ama o mürekkep izinizi kaybettirmiyor. O peygamberlik tanımının 'postacılık' olarak doldurulmasını ve nübüvvetin muallimlik yönünün inkarı (veya Kur'an metniyle sınırlandırılması) asıl problemimiz. Ve bu yönde çalışanlarla yakınlığınızdır size karşı duyduğumuz endişe. Onların fikirlerine karşı yeterli tepkiyi vermediğiniz gibi, domates biber herkese gider kelamlarla iki tarafı da idare etmeye çalışmanız temel sorunumuz. Nurcu olmak mecburî değil ki. Tutmaya da çalışmıyorum. Kalbinizde varsa, kalırsınız. Fakat birşeyi açık etmelisiniz: Eğer Risale-i Nur artık sadece 'okuduğunuz kitaplardan bir kitap' olduysa, bunu bilmeye hakkımız var.



[1] http://www.sonpeygamber.info/kur-an-muslumanligi-mi-peygamber-muslumanligi-mi

7 yorum:

  1. yazınızda neden mustafa islamoğluna atıfta bulunmak zorunda buldunuz kendinizi? bahsi geçen yazıda hiç bir şeklide mustafa islamoğluna ne ismen ne görüş olarak atıf yokken hemde? bir görüş belirtmiş uygun olan sizde karşı görüşünüzü belirtmeniz olurdu. hemde yazının içine metin karabaşoğlunun adını da katmadan hemde. maksadınız birini birine vurdurmakmı diye düşünebilir insanlar. öyle bir ihtimal yok diyemezsiniz. aykırı bulduğunuz mantık hatalarını ortaya koymanız kardeş olarak daha uygundu. siz daha derin nasıl kuyu kazarım gibi görünüyorsunuz. ki bence yanlış anlamalarla dolusunuz. çünkü kafanızı islamoğlu fobisi ele geçirmiş :)

    YanıtlaSil
  2. ''Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbık ederler, işte onlar Allahın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir ve işte onlardır o temiz akıllılar''zümer 18.ayet

    Bu ayet bağlamında tekrar bu konuyu düşünmenizi tavsiye ederim.

    En çok okuduğum kitap Kur'an-dır.Bir diğeri kainat ayetleri.Allah'a şükür ki insan kelamı olan kitapları Kur'an-ı en çok okuduktan sonra okumaya başladım.Yoksa okuduğum kitaplarda hak ve batılı nasıl anlayacaktım.Risale kitapları okumak bir başka başka yıldızların başka başka bakış açılarını görmek istemeyi engellemez.

    Mustafa İslam oğlunun sadece bir fatiha tefsirinde ki can alıcı bir anlam dahi bakış açıma anlam katmış olmuşken onada vefasızlık edemem.Yıllarca cevat hocayı dinledim,Mahmut toptaş hocayı dinledim.Hiç zararını görmedim.Sözün iyisini seçtim ve uyguladım.
    İnsanları bir yere bağlı kalmaya mahkum edemezsiniz. Ben sadece bir yıldıza bakıp hayatı ve kendimi anlayacağım derseniz yıldız kuzey yıldızı ise donar kalırsınız.Ferasetinize at gözlükleri takmayın lütfen.Yazılarınızı takip ediyorum,çok değerli güzel yazılarınızda var.Fakat uyuşmadığım bir konuda kardeşim bir yazı yazmış ise ben yinede vefasızlık etmem.Ben sofraya konulmuş ikramın bana helal ve temiz olanı seçer yerim. Bizler İslam kardeşiyiz.İstişare,eleştiride bizi geliştiren en büyük etkendir.Kim ki ihtiyacım yok der küçümserse kendine yazık eder.Allah'ın selamı üzerinize olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mustafa İslamoğlu'nun ne yapmaya çalıştığını, yine pekçoğu gibi, anlamıyorsunuz. Bu onun taktiğinden kaynaklanıyor biraz da. Bakınız, bu adam kezzabdır. Alıntı yaptığı adamlardan yalan alıntı yapar. Nakillerini çarpıtarak yapar. Son kitabında Bediüzzaman'dan yaptığı alıntıların tamamı yalan ve kaynak gösteremedi de. Ben bu konu hakkında 19 yazı yazdım. Bu adam sinsi bir şekilde ehl-i sünnet akaidini kırıyor. Perde arkasından, arkayı dolaşarak geldiği için kimse anlamıyor. İnşaallah ayılırsınız. Ağzından iyi söz çıkmıyor değil, çıkıyor. Fakat dedim ya: Kezzab.

      Sil
    2. mustafa islamoğlu verdiği fetvalarla şia yı savunduğunu belli ediyor.ehlisünnet inancından çıktıgını 10000 sahabiyi kafir ilan eden hz ali (ra) dışında ömer osman ve ebubekir i kafir ilan eden ayrıca hz ayşe validemize zina etti diyen ŞİA yı savunan bu islamoğludur.sonrada ben ehli sünnetim diyor.

      Sil
    3. mustafa islamoğlu verdiği fetvalarla şia yı savunduğunu belli ediyor.ehlisünnet inancından çıktıgını 10000 sahabiyi kafir ilan eden hz ali (ra) dışında ömer osman ve ebubekir i kafir ilan eden ayrıca hz ayşe validemize zina etti diyen ŞİA yı savunan bu islamoğludur.sonrada ben ehli sünnetim diyor.

      Sil
  3. Ahmet hocam Müseyleme-i Kezzab etrafında da binlerce kanmış insan vardı. Onları okuyunca şaşırırdım ama artık bunları görünce şaşırmıyorum..
    Bilselerdi yapmazlardı...

    YanıtlaSil
  4. Senai Demirciyi zaten hiç mi hiç sevememiştim. Meğerse bundanmış. Ah ahhh... 4 yıl boyunca Risale-i Nur derslerine katıldım sadece haftada bir gün. Çok sevdim... Şimdi ise şehir değişikliğinden dolayı gidemiyorum. Ama şimdi de Cübbeli Ahmet Hocayı keşfettim Lalegül Tvden... Allah sizden razı olsun. Mustafa İslamoğluna karşı çok uyarır Cübbeli Ahmet Hoca. Ehli Sünnet yolunda olmak ne kadar da önemli imiş. Ne kadar da cahil imişiz. Ama Allah korumuş işte ne Senai Demirciyi ne de Mustafa İslamoğlunu hiç sevememiştim. Cübbeli Ahmet Hocayı dinlemenizi (eğer dinlemiyorsanız) şiddetle tavsiye ederim. Ehli Sünnet dışı fırkalara ilmi reddiyeler yapıyor. Kendisini komik videolarla tanıdık ama ne kadar ilimli olduğunu sonradan gördük. Bediüzzaman Hazretlerini de çok ama çok seviyorum. Ben hem Risalei Nurları okuyup hem de Cübbeli Ahmet Hocayı dinliyorum. Allah Ehli Sünnet yolundan ayırmasın. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammede salat ve selam olsun. Yazılarınızı twitter aracılığı ile keşfettim. Reddiyeleriniz için teşekkürler. Yazılarınız için de tebrikler

    YanıtlaSil

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...