1 Temmuz 2015 Çarşamba

Kürt siyasetindeki kırılma: Irkçı/seküler Türklerden, dindar Türklere/Kürtlere doğru kayan öfke

Kavmim ve Türkiye'ye katacakları adına büyük umutlarım vardı. Gerçi hâlâ var. Fakat üzerine, kısa bir süreliğine, 'kavmiyetçilik' sisi indi. Eğer inmeseydi, Türkiye'yi değiştirmek ve geleceğe taşımak isteyen Türk kardeşleriyle elele vererek büyük şeyler başarabileceklerini umuyordum. Yine de başarabilirler. Yanlışın ömrü kısadır. Yanlış, kainatın hilkatinde câri olan kanunlara ve fıtrata uygun gitmediğinden, önce önünü hilkat, fıtrat ve Bediüzzaman'ın ifadesiyle 'bir fıtrat-ı zişuur' olan vicdan keser. Bunun da önünü keseceğini umuyorum.

Türkiye'nin Kürtlere ve onların sorularına/taleplerine ihtiyacı var. "Mümin müminin aynasıdır..." buyuruyor Allah Resulü aleyhissalatuvesselam. Bu aynalık müminler mabeyninde olduğu gibi kavimler mabeyninde de neden olmasın? Türkler 'milliyetçilik/kavmiyetçilik' çamuruna düşmekle kendilerine ve bu topraklara ettikleri kötülükleri neden Kürt kardeşlerinin merhametli ihtarlarıyla gideremesinler? Neden o aynada kendilerini seyredip; "Bunlar bizim kardeşlerimiz. Eğer kurduğumuz düzende onlara kimliklerini yaşama hürriyeti vermiyorsak, biz de bir yanlış var demektir. Düzelmeliyiz!" demesinler? Nitekim 'barış süreci' bundan ötede neydi ki? Türklerin Kürt, Kürtlerin Türk aynasında duruşlarını seyrederek ona bir çekidüzen verme girişimleri...

Fakat imtihan sadece Türklerin üzerinde değil. Bu dünyada yaşayan her insan ve her kavim kendince bir imtihana tâbi oluyor. Birisinin düştüğü tuzağa ötekinin düşmemesi diye bir garanti de yok, korunmuşluk da. "Ama önce o başlattı!" tarzı çocuksu şikayetlerin ise kavganın zararını gideren hiçbir tesellisi yok. Kavga yıkacağını yine yıkıyor. "Ama önce o başlattı!" demekle senin yaptığın sadece "Beraber yıktık ortalığı!" ifadesini farklı şekilde söylemek oluyor. Bu nedenle 'tepkisel milliyetçilik' denen şeyin meşruiyetini savunanların çocuktan farkı yok gözümde. Nihayetinde sen de bir haksızlık yapıyorsun. Önce o başlatmış olsa da iki fil boğuştuğunda çimler aynı derecede eziliyor. Milliyetçiliğin şe'ni olan 'boğuşmak' baki kalıyor. Milliyetçi olmadan millet, kavmiyetçi olmadan kavim olabilmenin çaresi yok mu? İslam bizi neye çağırıyordu, unuttuk mu? Din olarak İslam'dan, duruş olarak 'ümmet'ten razı gelmeyenden Allah neden razı gelsin?

Böylesine dünya münakaşası ahireti ve Allah'ı ötelediğimizin de bir delili. Milliyetçilik istediği giysiyi giysin, istediği kavmin ismine/cismine bürünsün, dibine kadar seküler bir uğraştır. Milliyetçilik hastalığına müptela olanlar, istedikleri kadar aksini söylesinler, zamanla dünyevileşirler. Namaz kılmazlar, oruç tutmazlar anlamında söylemiyorum; ama 'ahireti daha az hesaba kattıkları' noktasında kesin bir kanaatim var.

Bu saikle süren siyasi tartışmalara ve geceden gündüze gündemimizi işgal eden meselelere bakın. Sonra dönüp onlara bakışımıza bakın. Ahiret neresinde? Allah neresinde? Bu yönüyle kanaatim şu ki: Sekülerleşmenin ilk alameti Allah'ı inkar falan değildir. Hatta ibadetleri yapmayış, terkediş falan bile değildir. Sekülerleşmenin ilk alameti 'Ahiret ve Allah yokmuş gibi' dünyaya bakmaktır. Sorulduğunda söylememek değil, sorulmadığında hatırlamamaktır. Sürekli dünyayı konuşmak, ama dünyayı hodbince, sadece onunla açıklayarak konuşmak; dışında 'gayba iman etmiş' bir arayışa/umuşa sahip olmamaktır.

Dindar Kürtlerin veya Türklerin büyük bir kısmı bunun farkında olmasa da, milliyetçilik kanımıza karıştıkça ahiret hayatımızdan uzaklaşıyor. Allah'ı ve esmasını daha az hesaba katıyor; onun rahmetini, hikmetini, adaletini daha az görür oluyoruz. Çünkü ahiret bir panzehir gibi bizdeki seküler damarlara neşter çalıyor. Ahireti ve Allah'ı hesaba katarak dünyaya bakan bir insan için milliyetçilik nasıl bir anlam sahibi olabilir? Herşeyi Allah'ın yarattığını ve ölenlerin 'annenin çocuğundan, babanın evladından kaçacağı bir günde' tekrar dirileceğini bilmek; orada buradaki her fiilin hangi kavimden olduğunuza bakılmaksızın değerlendirileceğinden haberdar olmak; bazı şeyleri bu dünyada daha farklı yapmaya mecbur olmak demektir.

"Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdat ise ancak âhirete olan imandır. Binaenaleyh, bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder, vicdanı daima muazzep olur."

Öteki tarafla açıklamaya başladığın anda olayların rengi değişir. Kürt gözüne o kadar da Kürt, Türk gözüne o kadar da Türk görünmemeye başlar. Nihayetinde ahiret günü bütün bunların hiçbir anlamı kalmayacaktır. Kur'an ve sünnet size bunu söylemektedir. Onlara kulağınızı kapamadan nasıl bu kadar seküler ve milliyetçi olabilirsiniz?

Şimdi Demirtaş'lı HDP, Türklerin yaşayıp zehrini tattığı/yandığı şeylerin tamamını Kürtlere de yaşatıyor. Dikkatinizi çekti mi bilmem, Kürt siyasetinde büyük bir kırılma yaşanıyor şu an. Kürtler, hatta en milliyetçileri bile, dindar Türklere karşı diğer Türklere karşı kullandıkları dili kullanmazlardı. İslam'ın hatırlattığı bir 'kardeşlik' dindar insanların suretlerinde ve izlerinde daha çok göründüğü için, onlara karşı kullandıkları dilde daha ölçülü/dikkatli olurlardı. Aynısı Türkler için de geçerli.

En kavmiyetçi Türk bile dindar bir Kürde karşı hürmette kusur etmemeye çalışırdı. Yine bunun yüzden ve gözden okunan bir kardeşlik ihtarıyla ilgisi vardı. Fakat bugün Demirtaş'lı HDP 'dindar Türk düşmanlığı' ekiyor. Ve yine tersi bir şekilde seküler Türklerle bir kardeşlik arayışı içinde. Husumet noktasını milliyetçilikten dindarlığa kaydırıyor sinsice. Ne Erdoğan'a ne AK Parti'ye göstermediği anlayışı MHP'ye ve CHP'ye gösteriyor. Ülkücülere ve ulusalcılara dair beslediği umudu İslamcı veya ittihad-ı İslam taraftarı müslümanlardan esirgiyor. Bu, Kürt siyaseti açısından çok farklı bir konum tanımlaması. Şeyh Said'in (k.s.) durduğu yerin neredeyse tam tersi bir nokta. Ve bu dilin Kürtler içinde alıcısı da var maalesef. Ümmet dediğiniz anda küfür duymuş gibi ağzından kem sözler dökülen, İslam kardeşliğini hatırlattığınız anda "Kur'an bizi esir almaya mı inmiş?" diye size atar yapan bir sürü insanla karşılaşıyorsunuz twitter'da, facebook'ta.

Farkettiğim şu: Müfid Yüksel Hoca endişelerinde tastamam haklı. İslam, Kürdistan'ı kaybediyor. Bu süreç nasıl başladı, neden beslendi ve nasıl giderilir? Bunlar ayrıca tartışılmalı. Fakat ben gözümünde önünde gerçekleşen dönüşümü görüyorum. Özellikle Kürt gençlerinin kalbini işgal eden, "Bizi din geri bıraktı. Yoksa şimdiye kadar çoktan devletimiz olmuştu!" cümlesini duyar gibi oluyorum. Belki bunu açıktan söylemiyor. Ama dinî hangi argüman hatırlatılsa, birikmiş bir kini boşaltır gibi cevap verişlerinden ve İslam'la ilişkili ifadelerde sahip oldukları alaycılıktan sezinleyebiliyorsunuz. Bu öfkenin, en azından bir kısmında, doğrudan dine yönelmesi yakındır. Her milliyetçilik/kavmiyetçilik bizi giderek sekülerleştiriyor çünkü. Daha çok dünya konuşuyoruz. Daha çok dünyayla meşgul oluyoruz. O da bizi, gayrimeşru sevgimizden dolayı mahvediyor.

Kürtlerden umutluyum. Allah'ın İslam'la böylesine mezcettiği bir kavmi sosyalist ve seküler ellerde heba etmeyeceğini umut ediyorum. Türkiye'ye kattıkları ve katabilecekleri çok şey var. Türkleri ve Türkiye'yi milliyetçilik hastalığından kurtarmak onların elinde. Duruşlarıyla ve sorgulamalarıyla bu ülkeyi kemalizmin kalan tortularından kurtarabilir, iyileştirebilirler. Ve yine Türkiye'yi ve bir kısım Türkleri, kemalizmin endoktirinasyonu yüzünden unuttukları ümmet çizgisine çağırabilirler.

Fakat heyhat! Kürt siyaseti şimdi bir bataklığa saplandı. Mesele dindar Türkler olunca sıkılı yumruklarla dolaşmayı, kavga etmeyi, uzlaşmamayı; el uzatmaktan/sıkmaktan daha keyifli buluyor. Sekülerlerle Türkçe günaydınlaşmayı, dindarlarla Arapça selamlaşmaya tercih ediyor. (Sandıktan çıkan sonuçlar da bir nebze bu kaymanın delili.) Diline baksanız hümanist bir insan sevgisi, halkların kardeşliği; fakat ettiğine baksanız Türklerde dindarlığı/kardeşliği çağrıştıran herşeye bir öfke, kemalistler gibi bir hınç. Allah sonumuzu hayretsin. Allah, İslam'ın bu bahadır/necip oğlunu yine İslam'a bağışlasın. İttihad-ı İslam başlayacaksa, yine bu topraklardan başlayacak. Eğer biz Türkler ve Kürtler olarak Anadolu'da başarabilirsek bunu, İslam coğrafyası da başarır. Biz başaramazsak, kimi inandırabiliriz ki kardeşliğe?

1 yorum:

  1. MESELEYİ ÇOK FAZLA IRK KAVRAMLARI ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRMİŞSİN.BİR ŞEYİ FAZLA ZİKRETMEK ONU KABULLENMİŞ GÖRÜNTÜSÜ VERMEK DEMEK OLUP,İFSAD TAYFASININ TUZAĞINA DÜŞMEKTİR.BİR MÜSLÜMAN OLARAK KATİYEN KONSOLİDE BİR TÜRK KAVMİ VEYA KÜRT KAVMİ/TOPLUMU VARLIĞINI KABUL EDEMEYİZ,KABUL ETMİŞ GİBİ DE KONUŞAMAYIZ.KONUYU, HERKESİN HZ.ADEM'İN ÇOCUKLARI OLDUĞU ZEMİNİNDE KONUŞMAK DAHA MAKUL OLURDU.

    YanıtlaSil

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...