12 Ağustos 2016 Cuma

Kadere iman imanın kemalidir 8: Kadersiz adalet 'mutlak' olabilir mi?

Mürşidim, Kur'an'daki peygamber mucizelerine dair bir dersinde, Süleyman aleyhisselama verilen 'celb-i suret ve savt' üzerinden diyor ki: "Ey ehl-i saltanat! Adalet-i tamme yapmak isterseniz, Süleymanvâri, rû-yi zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız. Çünkü, bir hâkim-i adaletpîşe, bir padişah-ı raiyetperver, aktâr-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes'uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir." Bu bahis, sadetinden hariç olarak, Ehadiyet'e dair de ilginç birşey söyledi bana. Daha doğrusu: Ehadiyet ve ism-i Adl arasında bir ilgi kurmamı sağladı. Cenab-ı Hakkın herşeyin Rabbi olduğu gibi her bir şeyin de Rabbi oluşunu ifade eden Ehadiyet, adalet penceresinden bakıldığı zaman hakikatini pek güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Ve bir kısım itikadı bozukların iddia ettiği şekilde 'yaratıcının cüziyata/detaylara ilgisizliğini' Allah'ın kemal-i adaleti adına reddediyor.

Buna nasıl muvaffak oluyor? Buna adalet ve ilim arasındaki ilgi sayesinde muvaffak oluyor. Birşey hakkında âdilane hüküm vermek o şey hakkında bilgi sahibi olmakla mümkündür. Mutlak seviyede yanılmaz ve şaşmaz bir adalet ise o olayın veya şeyin tüm detaylarına vakıf olmakla mümkündür. Sadece mahkemede hâkimlerin verdikleri türden değil kastettiğim, hayatta verilen bütün kararlar da bu kapsama dahildir. Her karar bir yargıdan beslenerek ortaya çıkar. Yaramazlık yapan çocuğunuza vereceğiniz cezada kıldığınız karar, yaramazlık ve çocuk hakkındaki yargınızdan doğar. Suçun detaylarına ve suçlunun içinde bulunduğu şartlara vakıf oldukça müeyyideniz de adalete yaklaşır. Yanlışlıkla mı yapmıştır? Çok mu mutsuzdur? Üzerine mi gelinmiştir? Çocuğun psikolojisine ve olaya vukufiyet bizi adalete yaklaştırır.

Bu açıdan bakıldığında kader adaletin de gereğidir. Kur'an'ın dört ana esasından birisi olan adalet aynı zamanda kadere de delil oluşturur. Detaylara vakıf olmak o detaylara ilgili olmakla olur. Allah'ın tevhid gereği detayların da yaratıcısı olması gerektiğine basmassa eğer bir kafa şöyle ikinci bir izahta bulunulabilir: Allah'ın adaletinin 'mutlak/sonsuz' veya 'kemalde/tastamam' olması ancak Allah'ın tüm detaylara vakıf olmasıyla mümkündür. Birşeyi en iyi bilen ise onu yaratandır ancak. Bu nedenle Allah cüziyata, yani bizce küçük görünen detaylara, ilgilidir. Hiçbirşey onun bilişinin ve yaratışının haricinde kalamaz. Eğer haricinde birşeyler kalırsa bundan tüm isim ve sıfatları gibi adaleti de etkilenir. Herşeyi yaratan ve bilen Allah'tır ancak mutlak adalet sahibi.

Kur'an'da Cenab-ı Hakkın bize yakınlığını ifade etmek için buyrulan "Biz ona şahdamarından daha yakınız..." gibi ifadeler, yapıp ettiklerimize Allah'ın ne derece hazır ve nazır olduğunu da hatırlatan ifadelerdir. Ve aynı zamanda Allah'ın insanın cüziyatına dair herşeye en derin şekilde vakıf olduğunu da bildiren ifadelerdir. Yine Allah'ın 'kişi ile kalbi arasına girmesi' Onun cüziyatımıza/detaylarımıza ilgisiz olmadığının delilidir.

Bütün bu deliller öylece ortada dururken tanımı gereği sınırsız olması gereken ilaha 'detaylarla bile olsun' bir sınır koymak aslında ilahı insanlaştırmaktır. Kaderin inkârı; öncelikle Allah'ın sonsuz bilişinin inkârı, sonra ancak öyle bir bilişin sonucu olabilecek yaratışının inkârı, sonra da o yaratışın ve bilişin gereği olan ilgisinin inkârıdır. İlgisizin âdil olduğunu söylemek ise hamakattir. Çünkü ilgi adaletin de gereğidir. Yani demem o ki: Mezkûr arıza insanın kendi sınırlarını Allah'ta tasavvur etmesidir. Pekçok sapkınlık buradan çıkar. Hakikatte ise hal Bediüzzaman'ın dediği gibidir: "Vâcibü'l-Vücud, zâtında, mahiyetinde mümkine benzemediği gibi, ef'âlinde de benzemiyor. Çünkü, Vâcibü'l-Vücudun kudretine nisbeten yakın-uzak, az-çok, küçük-büyük, fert-nev', cüz-küll aralarında fark yoktur. Ve keza, Onun fiilinde bizzat mübaşeret yoktur. Fakat, mümkinin kudreti bu derece değildir. Bunun için nefis, Vâcibü'l-Vücudun ef'âlini fiillerine benzetemiyor. Hakikatini fehmetmekte akıl mütehayyir kalıyor. Fiili fâilsiz zannediyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...