8 Ekim 2016 Cumartesi

Kader barıştırır...

Herşey kendi fenasına doğru gidiyor. Bizde görünenlerin aslında bizim olmadığını ömrümüzün sonuna doğru bizden alınmasıyla anlıyoruz. Her güzellik varlık konağında misafir. Varlığın kendisi bile varlıkta misafir. Akıp gidiyor herşey. Bu akıp gidişler içinde ayakta durmaya çalışıyoruz. Akıntıya karşı yüzmenin hiçbir anlamı yok. Akıntı çok güçlü. Akıntı karşı konulmaz. Akıntı ölüm. Ölüme karşı koyabilen oldu mu hiç? O vakit onunla yüz(leş)mesini öğrenmek gerek. Akıntı ancak onun aktığı yöne doğru yüzenlere yardım eder.

Meselenin nehirle boğuşmak olmadığı buradan anlaşılıyor. Nehirle barışacaksın. Nehirle beraber yüzeceksin. Onun debisini gücün haline getireceksin. Yahut şöyle ifade edelim: "(...) senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar..." Akıntıya dahil olarak gücünden güç alacaksın. Bırakıp gidenler canını yakmayacak, hatta sana can sağlığı verecek.

Bu nasıl mümkün olur? Bu ancak onların gidişini doğru şekilde anlamlandırmakla olur. Yaralarının bir anlamı varsa, onlara bakmak yüzünü güldürür, canını acıtmaz. Sızısıyla bile barışırsın. Kesiğine nakış muamelesi yaparsın. Dostun için yediğin bir kurşun neden pişmanlığın olsun? Sen ona her bakışında varlığıyla iftihar edersin. Yavrusu için aç kalmak hangi anneye elemdir? İşte biz de yaralarımız böyle iftihar vesilelerine dönüştürmeliyiz. Bunun yolu doğru anlam. Anlam dönüştürücüdür.

Anlamda bir sihir var. Akıntıyı sırtımıza almamızı sağlıyor. Yaşadığın olayı anlamlandırış şeklin onu sırtına mı yoksa karşına mı aldığını da belirliyor. Kadere iman, bu açıdan, sırtına alışların en güçlüsü. Çünkü iradenin eseri sandığın meselelerde aslında hata yapmaz bir iradenin kontrolünden geçtiğini ihtar ediyor. Yazar için editörün varlığı bir rahatlıktır.

Neden rahatlıktır? Metinlerinin basılmadan önce ehil bir başkası tarafından okunduğunu bilmek, onların o kadar da kötü olmadığına/olmayacağına dönük bir teselli sağlar. Biz de kesbettiklerimize karşı bir teselli buluruz kadere iman sayesinde. 'Keşke'lerimize ilaç olur. Kaçırılan fırsatlar başkasının kontrolünden geçmiştir. Bir hatada herşeyi yıkacak kadar başıboş değilizdir çok şükür.

Biz ne kadar kesbedersek kesbedelim Allah yaratmaktadır fiilerimizi. Onun yaratışı hayırdır. "Halk-ı şer şer değildir, kesb-i şer şerdir." Ve Onun yaratışı mutlak güzeldir. "Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir." Onun halkına bakan yönü elbette hayırdır varlığın. Bir bizim elimizi yakmakla ateş kötü olmaz. O kadar da ileri gitmiş olamayız. O kadar da herşeyi batırmış olamayız. Bundan büyük teselli olabilir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...