26 Eylül 2017 Salı

Evrim tevhidle çelişmez mi?

"Evrim insanlara bütün insanlığın bir tuzlu su karidesinden geldiğini söylüyor. Bunun en çabuk sonucu birbirimize saygımızı yitirmemiz." Don Verdean.

Bu sıralar başka başka yerlerden tekrar tekrar kulağıma geldiği için hakkında birkaç şey söylemeye kendimi mecbur hissettim. Evrimin İslam'a uyumu meselesi hakkında yazacağım. Caner Taslaman vb. isimler bunu eskiden beri söylerlerdi. (Sanıyorum Ebubekir Sifil Hoca'yla Habertürk'teki münazarasında da tekrarladı.) Fakat Teoman Duralı'dan şunu yeni duydum. Üstelik daha yakınımdaki isimlerden de benzeri sesler işittim. Uzatmayayım. Sıkıntının kaynağını şurada görüyorum: Bu insanlar İslam'ın içerdiği tevhidi İslam'ın tek parçası sanıyorlar. "Herşeyi Allah yaratmıştır!" iman-ı icmalîsini ise tevhidin tek parçası sanıyorlar. Halbuki bu pek zâhir bir hatadır. İslam'ın tevhidi içermesi İslam'ın tevhidden ibaret olduğu anlamına gelmez. Dahası: İslam'ın tevhidi içermesi bu tevhidin niteliğine dair hiçbirşey söylemediği anlamına da gelmez. 'Herşeyi Allah'ın yarattığına iman' bu işin çekirdeğidir, başlangıç noktasıdır ve mürşidimin güzelce ifade ettiği gibi: İmanın hurma çekirdeğinden hurma ağacına kadar mertebeleri vardır.

"İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, 'Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemâlât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir' diye ehl-i hakikat ittifak etmişler."

Peki bütün ilimler ile bağlı imanın detayları diyebileceğimiz ayrıntıları bize kim/ne söyler? Bize imanımızın detaylarını öncelikle 'nakil' söyler. Gaybî ilmin başı nakildir. Nakil olmadan gayba erişim icmale sınırlıdır. Başta Kur'an-ı Hakîm olmak üzere, vahiyle ve nübüvvet eliyle bize ulaştırılan her bilgi, âdemoğlu için, tevhid-i icmalîden tevhid-i tafsilîye gitmeye yol olur. Yani; Allah kainatı tevhid ile yaratmıştır, doğrudur, imanımızdır. Fakat vahyinde bize nasıl bildirmişse öyle yaratmıştır. Kainatın yaratılış süreci "Allah yaratmıştır!" denilip geri kalan bütün detaylarına göz kapanılacak bir şekilde insanlığa iletilmemiştir. Böylesi bir tavır bizi deizme yaklaştırır. Ya? Biz, Cenab-ı Hakkın herşeyi yarattığına, 'nasıl yarattığını söylüyorsa öyle olduğunu kabul ederek' iman ederiz. İşte bizim tevhide imanımızın deizmden en büyük farkı budur.

Evrimin bu anlamda İslam'la uyumlu olduğunu söyleyebilmek güçtür. Başta Hz. Adem'in (a.s.) yaratılışı ve cennetten dünyaya gönderilişi üzerine bize bildirilenler, onun maymun veya daha başka bir canlıdan gelmediğini, bizzat 'ahsen-i takvim' insan olarak yaratıldığını, hatta yaratılışının dünyada da olmadığını, burayı yurt edinişinin daha sonra olduğunu haber vermektedir. Vahiyde durum bu iken yalnız bir tevhid-i icmalîye bakıp "Herşeyi Allah yarattıktan sonra, varsın insan maymundan yaratılsın, tevhidle çelişmez!" demek mümkün müdür? Kaldı ki: İslam'ın temel kaynaklarında, yani Kur'an'da ve sünnette, evrime dair bir bilgiye rastlanmaz. Selef-i Salihînden hiçkimsenin ayetleri veya hadisleri evrime yorduğuna dair bir bilgi bize ulaşmamıştır.

Ancak daha sonraki dönemde, Felsefe-i Yunaniye ile iştigali fazla olan, değil ulema kısmından, daha çok filozof kısmından bazı isimler evrime benzer söylemler gündemlerine almışlar, bazı ayet ve hadisleri buna dair zorlu tevillere maruz bırakmışlar, fakat meselenin girizgâhından da anlaşılacağı üzere: Bunu, İslam'ın içinden gelen bir gayretle değil, felsefenin etkisiyle yapmışlardır. Yani; Darwin'e evrim fikrini ilham eden o kadim Batı düşüncesi neyse, bunlara da bu fikri ilham eden fısıltı odur, kendi kaynakları değildir. Ki bu durum meseleyi mürşidimin şu tesbitine mâsadak eder:

"Nasıl ki, bir cisimde, neşvünemâ için tevessü meyli bulunur. O meyl-i tevessü ise—çünkü dahildendir—vücut ve cisim için bir tekemmüldür. Fakat, eğer hariçte tevsi için bir meyil ise, o vücudun cildini yırtmaktır, tahrip etmektir, tevsi değildir. Öyle de, İslâmiyetin dairesine Selef-i Salihîn gibi takvâ-yı kâmile kapısıyla ve zaruriyât-ı diniyenin imtisali tarikiyle dahil olanlarda meylü't-tevessü ve irade-i içtihad bulunsa, o kemâldir ve tekemmüldür. Yoksa, zaruriyâtı terk eden ve hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih eden ve felsefe-i maddiye ile âlûde olanlardan olan o meylü't-tevsi ve irade-i içtihad, vücud-u İslâmiyeyi tahrip ve boynundaki şer'î zincirini çıkarmaya vesiledir."

Bu açıdan rahatlıkla diyebiliriz ki: Evrim İslam'ın yerel bir düşüncesi değildir. Bir etkilenmedir. Modern zamanlarda bu böyle olduğu gibi daha eski zamanlarda da bu böyledir. Birtakım İslam filozoflarının kitaplarında benzer şeyler söylemeleriyle evrim bizim olmaz. Dahası evrim İslam'la barışık da olamaz. Evrimin İslam'la barışması için hiçbir naklî bilgiyle çelişmemesi/çakışmaması ve hatta kendisini doğrular deliller de bulması gerekmektedir. Daha bilimsel anlamda dahi ortaya bir doğruluk delili koyamamış müzmin bir teorinin hakikatten başka birşeyi sinesine basmayan İslam'a yamanması ehl-i hakikatin vicdanını sızlatmıyorsa söylenecek çok şey kalmamıştır. Allah bizi istikametten ayırmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...