Recm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Recm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2021 Salı

Taşlamak melekliğin şanındandır

Bir önceki yazıda 'casus uydular' üzerinden 'şeytanların recmi' mevzuuna bakmaya çalışmıştık. Demiştik ki: Şaşılacak bir durum yok. Bugün devletler de, tıpkı şeytanlar gibi, istihbarat toplamak için semaya çıkıyorlar. Hatta hasımlarının çalışmalarını engellemek niyetiyle 'casusları taşlama' yöntemleri geliştiriyorlar. Hindistan'ın denemesi yaptığı 'uydu vuran füze'yi de misal vermiştik. Tabii bir yönüyle "Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşiyor!" hakikatine bakmaya pencereydi bu. Ve elbette esasında Mülk sûresinin 5. ayetine bakmaya bir pencere. Hani orada kısa bir mealiyle buyruluyor: "Biz dünya semasını kandillerle donattık. Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. Onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık."

Yani kimse semasında şeytan istemiyor. Casusluk istemiyor. Hırsızlık arzu etmiyor. Meleklerin tavrında garipsenecek bir durum da yok dolayısıyla. Elhamdülillah: Kur'an'ın rumuzları insaniyetin tecrübeleriyle de daha bir tavazzuh ediyor böylelikle. Daha doğrusu: Teknolojimiz böylesi ezelî-ebedî hakikatleri anlamaya merdiven oluyor. Ki zaten 15. Söz'de mürşidim de seküler darlanmaları böylesi bir genişliğe çıkarmaya çalışıyor. Hatta ahirde diyor: "İşte yıldız böceği hükmünde olan kafa fenerine itimad eden ve Kur'ân güneşinden gözünü yuman kozmoğrafyacı efendi! Şu Yedi Basamaklarda işaret edilen hakikatlere birden bak. Gözünü aç, kafa fenerini bırak, gündüz gibi i'caz ışığı içinde şu âyetin mânâsını gör. O âyetin semâsından bir hakikat yıldızı al, senin başındaki şeytana at, kendi şeytanını recmet." 

Yani bu taşlama işi de bir kanun işi. Her semada sürmesi gereken bir cihad. Her cephede sürmeli. Semamız olarak gördüğümüz hiçbir yere şeytanlar sokulmamalı. Hatta birey de tefekkürle şeytanını recmetmeli. Çünkü kalbi de onun semasıdır. İtikadı da bir nevi semadır. Dininin semasıdır. İçtihad Risalesi'ne döndüğümüzde 'arzî-semavî içtihad' kavramlaştırmalarıyla şunu da apaçık farkediyoruz ki: Orada da bir recmetme ihtiyacı var. Nasıl? Bu zamanın arzî içtihadının semavî olanların katına çıkmasını engellemek lazım. Taşlamak lazım. İçtihad Risalesi de zaten bunun için yazılmış. Öylelere atılan bir gülle olmuş: "Üç nokta-i nazar, şu zamanın içtihadâtını arziye yapar, semâvîlikten çıkarıyor. Halbuki, şeriat semâviyedir; ve içtihadât-ı şer'iye dahi, onun ahkâm-ı mesturesini izhar ettiğinden, semâviyedirler." 

Buradan melek idrakimize de bir nasihat çıkarabiliriz arkadaşım hem. Nasıl? Bizim idrakimizde melek 'etliye-sütlüye karışmayan' değil demek ki. Ya? Semasını kolluyor. Haddi olmayanı taşlayarak uzaklaştırıyor. Cemal kadar celale de malik melekler. (Zebaniler de melekler.) Sınırlarını koruyacak izzete sahipler. Hem maşaallah: Yerde onların nümunesi sayılacak salih âlimlerimiz de aynı tavrı sergiliyorlar. Şunlar nasıl cinnî şeytanları taşlıyor bunlar da insî şeytanlara reddiye yapıyorlar. Semamıza çıkmak isteyen bid'a ehlini tardedip uzaklaştırıyorlar. "Buralara varmak, konuşmak, ahkam kesmek sizin haddiniz değil!" diyorlar. Yine elhamdülillah. Cenab-ı Hak bu semayı da kandilsiz-nursuz bırakmıyor. Meleksiz bırakmadığı gibi güllesiz de bırakmıyor. Çünkü buralarda da konuşulan tüm ümmete dairdir. Ümmetin bahtını ilgilendirir.

Sen de bu hakikatlere bakarak kendi semalarını kolla arkadaşım. Hangi semanı mesela? Mesela: Hayranlığını. Hayranlık da bir semadır. Rağbet nefsin semasıdır. Oraya çıkana meyleder. İlgi gösterir. Seyreder. Kime hayran olduğuna dikkat et. Hayreti haketmeyenlerin o semada yer etmesine karşı uyanık bulun. Taşlarını sıkı tut. Bugün bütün bir Batı (me)deniyeti İslam gençliğinin hayretini avlamaya çalışıyor. Uzanmaya çalıştığı yerleri tutarsa uzananları da yönetebileceğini umuyor. Onlara attığın taşlarda sakın hafif davranma. Melekler kadar sebatlı ol. Korkma. Her isabetinde gözden düşür birisini. Eleştir birisini. Devir birisini. Fâsık-ı mütecahirin gıybeti de caizdir. Çünkü bu utanmazları popülist semadan düşürebilecek yararlı bir taştır. Hiçbir semanı küçük görüp vazifeni boşverme. Göğünü çiğnetme. Âmin.

23 Mart 2021 Salı

Casus uyduları önce kim recmedecek?

"Biz dünya semâsını kandillerle donattık. Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. Onlara bir de alevli ateş azabı hazırladık." (Mülk sûresi, 5)

Geçenlerde Hindistan'ın 'uydu vurabilen füze' geliştirdiğini okudum. Hatta denemesini de yapmışlar. Başarılı olmuşlar. (Belki başka ülkeler çoktan yapmışlardır. Bilemiyorum. Konudan yeni haberim oldu.) Haberde füzenin geliştiriliş amacının 'casus uydulara karşı önlem' olduğu yazıyordu. Bu tabii bugün için böyleymiş. İleride uydulara silah sistemleri de eklenirse, ki bugün ekli olmadığını kim söyleyebilir, o zaman uzaydan gelecek saldırılara karşı da kullanmak gerekecekmiş. Böylesi füzeler her ülkenin envanterinde kayıtlı olacakmış. Olur mu olur. Neler gördük. Gayrı şaşmayız hiçbirşeye.

Şaşmayız ya. Fakat mevzu benim aklıma başka birşeyi getirdi. 15. Söz'ü. "Ne alaka şimdi 15. Söz'le?" demeyin muhterem kârilerim. Çok alakası var. 15. Söz neyi anlatıyor? Kur'an'da geçen 'casus şeytanların recmi' hakikatini izah ediyor. 7 Basamak'ı ile bizi o göğe çıkarıyor. Elhamdülillah. Hatta bir yerinde de diyor ki mürşidim: "Ezel, Ebed Sultanının pek çok Esmâ-i Hüsnâsı vardır. Tecelliyat-ı celâliye ve tezahürat-ı cemâliye ile pek çok şuûnâtı ve unvanları vardır. Nur ve zulmet, yaz ve kış, Cennet ve Cehennemin vücudunu iktiza eden isim ve ünvan ve şe'ni ise, kanun-u tenasül, kanun-u müsabaka, kanun-u teâvün gibi pek çok umumî kanunlar misillü, kanun-u mübarezenin dahi bir derece tâmimini isterler. Kalb etrafındaki ilhamat ve vesveselerin mübarezelerinden tut, ta semâ âfâkında melâike ve şeytanların mübarezesine kadar, o kanunun şümulünü iktiza eder." Yani semada olan aslında bir kanunun en geniş dairesi. Aynı kanun varlığın her köşesinde seziliyor. Tecelli ediyor. Görünüyor.

28. Lem'a'nın 28. Nüktesi ise konuyu, bir sual eşliğinde, daha dakik yerinden yakalıyor: "Şu gibi âyetlerden anlaşılıyor ki, cüz'î ve bazan şahsî bir hadise-i gaybiyeyi de haber almak için, gayet uzak bir mesafe olan semâvat memleketine casus şeytanların sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında o cüz'î hadisenin bahsi varmış gibi, hangi şeytan olsa, hangi yere sokulsa, yarım yamalak o haberi işitecek, getirecek diye bir mânâyı akıl ve hikmet kabul etmiyor."

Bediüzzaman'ın verdiği cevabı buraya alıntılayarak yazıyı uzatmayacağım. Merak edenler internetten kolaylıkla bulup okuyabilirler. (Adresini yukarıda söyledim.) Ancak 'uydu teknolojisi' sayesinde bu mevzudaki algı darlığımızı bir parça aştığımız kanaatindeyim. Hatta 'casus uydular' sayesinde mevzuun şerir yanını da çözdüğümüzü düşünmekteyim. Evet. Bugün kolaylıkla kabul ediyoruz ki: Eğer semada doğru yeri tutarsanız aşağıyı daha geniş bir perspektiften inceleyebilirsiniz. Hatta tuttuğunuz yere göre dost-düşman ülkelerin sırlarını da elde edebilirsiniz.

GoogleEarth'ün yanlışlıkla ortaya çıkardığı şeyler duymuşsunuzdur. Bunlar buzdağının sadece görünen kısmı. Esasında casus uydular uzunca bir zamandır 'bilgi toplama amacıyla' kullanılıyorlar. Eskiden bu teknolojiyi üretebilen ülkelerin sayısı sınırlıydı. Şimdi sahada oyuncu arttı. İşler karıştı. Trafik yoğunlaştı. Hepsi 'kendine göre melek' ülkeler de artık yeri geldiğinde bu meraklı casusları engelleyebilmek için silahlar üretiyorlar. Yani ayetin haber verdiği 'casus şeytanların recmedilmesi' hakikati bir başka rengiyle hayatımıza dahil oluyor. Evet. İnsanoğlu da eriştiği teknoloji sayesinde semadan bilgi toplanabildiğini görüyor. Bunu engellemenin yollarını kurcalıyor. Nihayetinde eriştiği çözüm: Yerden atış yapmak. Şimdilik böyle. Ancak dediğim gibi: İleride uydular silahlanırsa bu atışlar semadan yapılacak. Uzay istasyonlarından atılan füzelerle uydular vurulacak. Belki vurulan sadece uydu da olmayacak. Uzaydan karaya atışlar da yapılacak. Tıpkı karadan uzaya yapılabileceği gibi.

20. Söz'ün bakış açımızı kaldırdığı yükseklik ne zengin birşey. Peygamber mucizelerinin bugünün bilimi için 'dest-i teşvik' hükmüne geçtiği sırrı. İnsanlığın aklına karpuz kabukları düşürdüğü hakikati. Bunun bir başka rengini de 'casus şeytanların recmedilmesi' bahsinde görebiliriz. Çünkü bize bu makamda anlatılan da yine bir kıssadır. Şeytanlar-melekler arasında geçen mübarezedir. Bu mübarezenin ufkumuza düşürdüğü bir hayal vardır. Belki bugünün uydu sistemleri o hayalin isbatı olmaktadırlar. Kimbilir? Ben artık mezkûr ayetin verdiği haberi yadırgayanları yadırgıyorum. Görebildiğimiz boyutunda bunlar oluyorsa göremediğimiz boyutta ötekisi neden olmasın ki?

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...