8 Kasım 2014 Cumartesi

İçimdeki ateiste mektuplar 1: Zayıflığın dili.

Allah’a inanmak için başka hiçbir nedenimiz kalmasa; kâinat, içindeki bütün delillerle beraber yok olsa, yine de acziyetimizin bizi Ona döndüreceğine inanırım. Acziyet. Yani güç yetirememe. Her insan acizdir, fakat pek azı durumunu idrak eder. Pek çoğuysa inkâr etmekle yetinir. Yetinir, çünkü inkâr asla acziyetine bir çözüm değildir. Kanaatimce, var olmak için gereksinim duyduğu şeyi kendisi var edemeyen, en nihayetinde acizdir. Ve mutlaka, onu kendisine sunacak bir başkasına muhtaçtır.

Bir başkasına. Daha güçlü bir başkasına. O bir başkası da, daha bir başkasına. Daha bir başkası, daha bir başkasına. Bu tıpkı arka ayakları kırık sandalyeleri birbirine yaslamaya benzer. Bir tane dört ayaklı sandalye bulunmadığı müddetçe, hepsi bir diğerine yaslanmaya ve ancak bu sayede ayakta kalmaya mecburdur. Bir başkasına muhtaç olmayan birisi bulununcaya kadar hep yaslanır nesneler bir başkasına.

Gündelik hayatı yaşarken insanın bakışı işte böyle kısa olduğundan kendini çok uzun görür. Bazen bir kenenin ısırmasıyla, bazen bir grip mikrobunun vücuduna girmesiyle, bazen ansızın geliverecek bir kalp sekmesiyle meydana gelebilecek ölümünü pek uzağında hayal eder. Bu da doğal olarak, ondaki sonsuzluk vehmini körükler. Sonsuzluk konusunda aslında haklıdır, bir sonsuzluk olacaktır. Fakat şeklini bütünüyle yanlış tasavvur etmektedir. Ötelerde olabilecek bir şeyi, bu dünyanın sınırları içinde umarak kendine yazık etmektedir.

O kadar çok şeye ihtiyacımız var ki mutlu olabilmek için. O kadar çok şeye muhtacız ki. Mutlu olmamız imkânsızın da ötesinde kalıyor. Düşün ki, dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk açlıktan ağlıyor, bir anne feryat ediyor, nasıl mutlu olacaksın? Bir elin yağda, ötekisi balda olsa bile, olabilir misin? Ya da oksijen veya su tükense, bitse. Onları yaratabilecek gücün var mı? Bir yerden alabilir misin? Ya da düşünsene, bir yakının vefat etse, onu geriye getirebilecek gücün var mı? Bunun yerini dünyevi bir makam, mal tutar mı?

Ah arkadaşım! Böyle bir bilsen daha neler var? Biz öyle çok şeylere muhtacız ki mutlu olmak için. Eğer birisi onları bizim karşımıza çıkarmasa, bizim için yaratmasa, umut etmesek, mahvolurduk. Bir biz değil, dünya mahvolurdu. Başta dedim ya, “Bir insan başka hiçbir neden olmasa da sırf acziyetini görerek Allah’ı bulabilir.” Öyledir. Zira acziyet, insanı büyük bir güç sahibine yönlendirir. Bulacağından eminim. Zira vicdan öyle bir öğretmendir ki, yalan söylememiştir. Ve hiçbir nasihati de boşa gitmemiştir. Yeter ki, kendini fark edip, kulağının onun göğsüne ver. Zayıflığından Allah’a giden çok yollar bulacaksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...