13 Kasım 2014 Perşembe

Sevilmek kadar sevilmemek de sünnettir

Sevilmek kadar sevilmemek de sünnettir. Beğenilmek kadar beğenilmemek de... Allah Resulü, dünyaya geldiği dönemde, herkesin sevdiği birisi değildi. O da herkesi sevmiyordu. Şartları vardı. Muhtemelen Ebu Cehil gibiler nefret de ediyordu ondan, ama bu onun 'saygınlığına' halel getirmiyordu. Kafamızı takmamamız lazım bu açıdan sevilmeye veya beğenilmeye. Bunun etrafında dönerken bile, bir açıdan, böyle bir yaramın olduğunu ikrar ettiğim söylenebilir. İnsanî olan her yara bende de bulunur. Zaten yazarken de yapmaya çalıştığım kendi yaralarıma kızgın bıçak sokmak. İçindeki kurşunu çıkarmazsan, o yara iyi olmuyor. Üstüne sargı bezini geçirip görmezden gelmekle kurşun yarası iyileşmez.

Bizde, her nedense, Allah Resulünü tek yönlü görme hastalığı var. Yani Allah Resulü hep sevilmiş, beğenilmiş gibi. Hiç kızmamış veya soğuk bakmamış gibi. Bizi de 'Allah'ın sevmediği insanların karşısında bile' bükülmeye zorlayan hastalıklı bir algı bu. Böylesi insanlar, işlerini güçlerini, sevgi pıtırcığı gibi, herkesin suyuna gitmek, her nabza göre şerbet vermek, ilkelerle değil ilişkilerle âbâd olmak biliyorlar.

Bence müslümanlık bu değil. Müslümanlık, sevenlerin kadar sevmeyenlerinin de olduğu, hoşgördüklerin kadar hoşgörmediklerinle de karşılaştığın bir düzlemde yaşanır. Emr-i bi'l-maruf ile nehy-i ani'l-münker böyle bir yaşantının iki yanıdır. Ancak bizde nehyi yaparken hep bir tereddüt var. "Ya küserse bana?" Biraz daha kollektifi ise şöyle oluyor: "Kardeş, yaptığın uhuvvete aykırı!" Bana böylesi serzenişlerde bulunanlara şöylesi sitemlerde bulunuyorum: "Siz, Allah Resulünün, bir sahabisini yanlışta görüp de 'Uhuvvete zarar gelir' diye onu uyarmadığını duydunuz mu?" Aksine; kardeşliğin pek vefa görmeyen bir başka cinsi de, yanlışta gördüğün insana 'orada olduğunu' hissettirmektir.

Biz şu an ihsan makamını, insanlar nazarında bir ihsan olarak yaşıyoruz. Evet, 'Allah'ı görür gibi yaşamak' olarak Efendimiz aleyhissalatu vesselamca tarif edilen ihsan, bizim için, Onun gözünde değil, insanların gözünde yaşanılan bir ihsana dönüşmüş. "İnsanlar ne der?" daha önemli bizde. Bu normalleştirmeyi yapan da teveccüh-i nas'ı Allah'ın rızasının bir belirtisi saymamız. Allah'ın rızasının 'büyük inkişafların' tek kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Halbuki bazen istidraç da olabilir böyle şeyler. Bediüzzaman bizi uyarıyor. Muvaffakiyet yalnız başına ihlasın delili değildir. Rıza garantisi vermez. İstikametten büyük keramet yoktur. Bazen Allah, yanlışta gördüğü kulunun önünde de dünyanın işlerini kolaylaştırır. Bu onu kazanmak için değildir, daha fazla batmasını sağlamak içindir. Tekrar başa dönersem: Sevilmek kadar sevilmemek de sünnettir. Beğenilmek kadar beğenilmemek de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...