17 Aralık 2014 Çarşamba

Ahirzaman illüzyonistleri...

Bediüzzaman, kuvve-i akliyenin ifratı için 'cerbeze' der ve ekler; "(...) hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya malik olur." Ahirzamanda Mürşidim kuvve-i akliyenin ifratı için ‘cerbeze’ der ve ekler: “(…) hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya malik olur.” Ahirzamanda deccal/süfyan karakterlerini anlatan hadisler de bu noktaya parmak basar. ‘Cennet görünümlü cehennem’ veya ‘cehennem görünümlü cennet’ ile anlatılmak istenen de işte biraz bu ilizyondur. Bazı olur cennet ‘uydurulmuş cehennem’ diye size sunulur. Cehennem ise ‘indirilmiş cennet’ olarak.

İllüzyonun fikirdeki haline ‘cerbeze’ desek herhalde yanılmış olmayız. Peki cerbeze denilen bu fırıldak nasıl çevrilir? Onun da izahını buluyoruz Risale-i Nur’da. Mesela: 14. Şua’da Bediüzzaman savcının iddianamesinde yaptığı bir cerbezeyi şöyle tarif ediyor: “Makam-ı iddia cerbezesiyle binler mesail içinde bir-iki meseleye hatırımıza gelmeyen bazı mânâlar vererek bizi itham ediyor.” Demek ki: Cerbeze ‘kişinin cümlelerine kendisinin yüklemediği anlamlar yüklenerek’ yapılır. Başka? Yine 14. Şua’da var: “Memleketimdeki biraderime yirmi senede hiç yazmadığım halde iddianamede beni emniyeti ihlâl suçu ile itham edip ve cerbeze ile eski nakaratı tazeleyerek ‘İnkılâba karşı geliyor!’ demiş.” Demek cerbeze ‘geçmiş iftiraları yeni yalanlarla/yöntemlerle yeniden piyasaya sürerek’ de yapılır. Başka? “Halbuki sarahat değil, o kendi cerbezesiyle küllî beyanatımızı ona tatbik etmiş.” Demek cerbeze kelamın açıkça kastetmediği birşeyi tek kastı oymuş gibi göstererek de yapılır. Başka?

“İddiacı, bin dereden su toplamak gibi, Nur şakirtlerinin birbirlerine karşı muhabbetkârâne ve hususî hissiyatlarını ve Nurlardan istifadelerini, samimâne ve bazen müfritâne gösteren mektuplarını bir esas yaparak cerbezesiyle onlardan medar-ı itham çıkarıp bizi irtica ile itham etmeye çalışması öyle bir hatâdır ki, kabrinde onun çok azabını çekecek.” Demek cerbeze ‘müfritane tavırların derlemesiyle ve umumun ondan ibaretmiş gibi sunulmasıyla’ da yapılır. Başka?

“(…) insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-ı kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle tadil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem’ edip, bir zaman-ı vahidde, bir şahs-ı vahidden sudûrunu tevehhüm ederek, şedid cezaya müstehak görür. Halbuki, bu tarz, bir zulm-ü şediddir.” Demek; cerbeze, farklı zamanlarda meydana gelen kusurları bir anda ve bir kişiden ortaya çıkmış gibi göstermekle de yapılır. Başka?

“Yanlışlık, tatbik-i nazariyat ve mukteza-i hali düşünmemekten çıkar. Ben ki ümmî bir köylüyüm, böyle cerbezeli ve mugalatalı ve ağrazlı muharrirlere nasihat ettim; demek cinayet işledim.” Demek cerbeze ‘tatbik-i nazariyatı ve mukteza-i hali görmezden gelerek’ de yapılır. Başka? “Cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir.” Demek cerbeze bir tek günahı abartarak bütün iyilikleri örtmekle de yapılır. Başka? “En müthiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkittir. Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar. O müthişin en müthişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye girse!” Demek cerbeze gurura yaslanmış bir eleştiri aşkıyla da yapılır. Başka?

“Cemaat itibarıyla görüyoruz ki, bir şahs-ı muhteris, bir intikamla veya muntakim bir muhalefetle, arzuyu tazammun eden bir fikirle demiş ki, ‘İslâm parçalanacak veyahut hilâfet mahvolacak.’ Sırf o meş’um sözünü doğru göstermek, gururiyetini, enaniyetini, tatmin. Hasmın zulm-ü kâfiranesini, hayale gelemez cerbezeli tevillerle adalet suretinde göstermek ister.” Demek cerbeze ‘ihtirasla, intikamcı bir muhalefetle, öyle olmasını arzulayan bir arayışla, enaniyetini tatmin isteğiyle teviller/yorumlamalar ve bunu adalet şeklinde sunarak’ da yapılır. Başka?

Neyse, çok alıntı yaptık, uzatmayalım. İşte arkadaşlar, size akıl aşırılığının Risale-i Nur’un diliyle bir resmini çektim. Şimdi alın Mustafa İslamoğlu’nun, Caner Taslaman’ın, Abdulaziz Bayındır’ın, Mehmet Okuyan’ın, Emre Dorman’ın, Mustafa Öztürk’ün vs.’lerin iddialarını, ahlakını, tenkidini, gururunu, iftiralarını koyun bu metinlerin içine. Hepsi nasıl tıkır tıkır tutuyor görün. ‘Avrupa’ya şedit meftuniyet‘iyle oradan ne bilgi alıntılasa ona vahiy gibi sorgulanmaz davranan ama Buharî’den bir hadis işitse yüzünü eşkiten; Bediüzzaman’a ve diğer âlimlere söylemediklerini söylettiği gibi söylediklerine de kendince ‘hatırımıza gelmeyen bazı mânâlar vererek’ kamuya öyle lanse eden; ‘sırf o meş’um sözünü doğru göstermek, gururiyetini, enaniyetini, tatmin’ için Risale-i Nur’da olmayan beyanları uydurup eserine katan ve tashihi istendiğinde de çarpıtmaya çalışan; başka türlü anlamak mümkünken ‘sarahat değil, o kendi cerbezesiyle küllî beyanatımızı ona tatbik etmiş’lerden olmayı tercih eden; cümle İslam ulemasının yalnız bir kusurunu bulmakla veya uydurmakla ‘bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmek’e çalışan ve o yolla tüm ehl-i sünnet geleneğini çürütmeye gayret eden; ‘O müthişin en müthişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye’ bile aynı seviyesizlikle girmekten çekinmeyen…

Bir eserin içindeki eleştirileri haklı çıkarmayacak metinleri görmezden gelip suçlamasına yarayacak malzemeyi seçerek ‘cerbezesiyle onlardan medar-ı itham çıkarıp’ insanların aklını karıştırmaya çalışan; ‘uzun zamanda ve efrad-ı kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle tadil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem’ edip, bir zaman-ı vahidde, bir şahs-ı vahidden sudûrunu tevehhüm ederek’ oradan Nur talebelerinin veya ehl-i sünnetin topyekûn dinden çıktığına/çıkacağına imanlarda bulunmaktan utanmayan; ‘en müthiş maraz ve musibet’ olan, ‘cerbeze ve gurura istinad eden tenkiti’ akaid-i imaniyenin en derin meselelerinde ve en muhterem şahıslar hakkında bile kullanmaktan hayâ etmeyen vs… Yani dostlarım, cerbeze ile ilgili hangi metne koysanız uyan bu adam, Mr. Cerbeze: Mustafa İslamoğlu, daha bizi ‘bizden görünerek’ kandırmasın.

Uyanık olalım. Ne olduğunu bilip öyle dinleyelim. Ne olduğunu görüp öyle konuşalım. Risale-i Nur’un içinden bir fotoğraf çektim size. Böylesi insanların yazdığı, söylediği, eylediği ‘hikmet’ değildir. Hikmet istikamettedir. Tastamam cerbeze yapıyor adamlar. Akıllarının ifratıyla hakikati bükmeye çalışıyorlar. Nakil karşısında gözetmeleri gereken dengeyi kollayamıyorlar. Aforizmalarla avlıyor itikadımızı. Şu yukarıdaki ifadeleri kendiniz inceleyin ve sonra isterseniz sohbetlerini de bu gözle dinleyin. Kitaplarını da bu gözle okuyun. Hepsinin şıkır şıkır, tıkır tıkır, patır patır teşhislerle tuttuğunu göreceksiniz.

Allah böyle hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterenlerin cerbezelerinden cümlemizi muhafaza eylesin. Ağızlarında ‘Allah kelamı’ olduğu halde, ‘cennet suretinde cehennem’ veya ‘cehennem suretinde cennet’ler sunulabilen ahirzaman fırıldaklarından korusun. Artık kimse de bizi ehl-i sünnetin hak dairesinden kendi uydurduğu dine “Kur’an müslümanlığı budur!” diyerek çağıramasın. Çağırsa da karşılık bulamasın. Çükü feraset mü’minin şiarıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...