23 Ocak 2015 Cuma

Yükünü gemiye bırak

Öfkenin, hafızayla bir bağlantısı var galiba. Ne kadar öfkeli insan tanıyorsam, aynı zamanda hafızaları kuvvetli. Garip birşey bu. Gerçi yaşlanınca da insanların (hafızanın rağmına) aksileştiğini söylerler, ama bu bahsettiğim ondan farklı. Normal şartlarda, bir insan, ne kadar geçmişiyle birlikte yaşıyorsa, o kadar gergin oluyor. Mazisini arkada bırakamayanların geleceğe mirası, hiç geçmeyen bir agresiflik. Onlar, bir değişmez halet gibi, hep öfke taşıyorlar omuzlarında.

Sanıyorum bu biraz da kafalarında hep yaşayan kavgalar olduğundan. Onları geride bırakmadıkları için, gelecek yıllar, kalplerindeki kavga sayısını arttırmaktan başka işe yaramıyor. Bu şekilde nasıl mutlu olunabilir? Neşe, o kadar kalıcı değil çünkü. Zeval-i lezzetin de elemi var. Sen o elemin üstüne bir de zeval-i elemin lezzetinden de vazgeçiyorsun, iki kere kötü oluyor. Son bulmuş elemlerden, kötü olaylardan bile neşe almak yerine öfke devşiriyorsun. Şimdi sen nasıl mutlu olursun? Senin mutsuzluğun kendini mahkûm ettiğin bir hapistir.

Belki de bu yüzden tarih bilgisi iyi olan insanlar daha gergin. Onlarla konuşmak, başkalarıyla konuşmaktan daha zor. Benim seçici algımdan da olabilir bu: Açık oturumlarda en çok tarihçiler tartışıyorlarmış gibi geliyor. Yahut en azından tarih bilgisi iyi insanların çok kavga edesi var. Kafalarında kapatılmamış çok sayıda dosya olduğundan mı? Belki de.

En nihayet, unutmak da bir nimet. Geride bırakmak da bir nimet. Bu nimetin hakkını vermezseniz, Allah onu elinizden alır. Hiçbir şeyi unutamayan, geride bırakamayan, ama mutlu da olamayan tipler olursunuz.

"Hafıza bir nimettir. Fakat ahlâksız bir adamda, musibet zamanında nisyan ona râcihtir. nisyan da bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterâkim olmuş âlâmı unutturur."

Bunun bir kötü yanı daha var üstelik: Maziyi değiştiremezsiniz. Geleceğe dönük öfkelerin iradeye rol biçen bir yönü de var. Bir umut ışığı hep asılı ufukta. Ama geçmişle edilen kavgaların çaresi yok. Yenileceğin yerlerde savaşıyor, kıramayacağın duvarları yumrukluyorsun. Sabrını geçmişe saçıp dağıtıyorsun. İşte sen böyle böyle kendini mutsuzluğa mahkûm edersin. Kimsenin sana kötülük etmesine ihtiyacın kalmaz. Keşke biraz akıllansan da yükünü gemiye bıraksan.

"Diğeri, hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi: 'Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et.' O dedi: 'Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim; malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim.' Yine ona denildi: 'Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükünle beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek..."

Birşeyleri de arkanda bırakmalısın, hepsini birden kalbinde taşıyamazsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...