30 Mart 2019 Cumartesi

Sen elmayı seviyorsun diye elma hep 'elma' kalmak zorunda mı?

Onlardan ne denli şikayetçi olursak olalım. Tekrarlara muhtaç olduğumuzu derinlerde bir yerde hissediyoruz. Evimize gittiğimizde onu aynı yerinde bulmak, kapısını sabah kilitlediğimiz anahtarla açabilmek, gece dost olarak bıraktığımızı gündüz de öyle karşılamak, bunlar bizi hayatta tutuyor. Daha doğrusu: Hayatı güvenilir kılıyor.

Hayatta tekrar edenler değişenlerden fazladır. Aksi takdirde pek kolay delirebilirdik. Anların birbirini takip eden düzenlere sahip olmayışı an'dan an'a geçerken kafayı yememize neden olabilirdi. Çünkü dikkat, tutunacak birşey bulamadığında, aklın etini dişlemeye başlar. Kendisiyle beraber onu da dibe çeker.

Sizin de dinlediğiniz yaşanmışlıklar varsa onları hatırlamaya çalışın. Benim dinlediklerimde insanlar hep kaldıramayacakları büyük değişimlerin eşiğinde deliriyorlardı. Örneğin: Kendi hatasından dolayı bir anne evladını yitiriyor. An'dan an'a büyük bir sıçrayış. Dikkatin elinden büyük bir kopuş. Değişimi anlamlandıramıyor. Geçişteki bağı kuramıyor. İşte o an deliriyor.

Allah göstermesin. Buna benzer dinlediğim daha birçok misalde değişimler deliliğin önsözü oluyorlardı. İşte bu tip yaşanmışlıkların yukarıda söylediğim şeyle ilgisi var bence. Dikkat tutunabileceği bir devamlılık bulamazsa batarken aklı da yanında götürür. Sabır dikkatin tutunacağıdır. Bu yüzden 'eşiklerin bilgisi' insan için hayatîdir. Her ikramın öncesindeki ikramdır. Doğduğunda hazır bulduğudur.

Eşiklerin bilgisi derken bir anlamda İslam'ın bize öğütlediği bakışı kastediyorum. Daha üst boyutta ise Cenab-ı Hakkın Hakîm, Rahîm, Kerîm, Cemîl gibi isimlerine nazarlarını çevirmek istiyorum. Bu isimler, bencileyin tabir edersem, 'eşik atlatıcı isimler'dir. Boşlukta hayatta kalmayı sağlarlar. Onların varlığına iman edildiği zaman an'dan an'a sıçramalar kolaylaşır. Dikkat tutunabileceği birşey bulamadığında bu isimlerden istifade eder. Onlara tutunur. Sırt verdikleri yüce mana dünyası sabrı tazeler. Ve böylece biz delirmekten kurtuluruz.

Hatıralarınızı bir yoklayın lüften. Mutlaka anlattığım şeye hissen yaklaştığınız durumlar bulursunuz. Mesela: Başınıza gelen kötü bir işte önce bir donarsınız. Bu an'dan an'a sıçramanın başladığına işarettir. Sonra elleri boşta kalan dikkatiniz hemen refleks olarak ona öğrettiğiniz manaları arar. Bu da arkaplanınızı ne ile beslediğinizle ilgilidir. Eğer arkaplanınızda Allah'ın Esmaü'l-Hüsna'sı varsa, dikkat hemen onlara el atar, birini-birkaçını yakalar. Boşluğun üzerinde onlarla uçar. Sonra diğer an'a geldiğinizde size pek sevdiğim bir türküdeki gibi şöyle der: "Ağlama gözlerim. Mevla Kerîm'dir."

Mürşidim bir yerde diyor ki: "Acz, elini nefisten çekse, doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâle verir. Halbuki, en keskin tarik olan aşk, nefisten elini çeker, fakat mâşuk-u mecazîye yapışır. Onun zevâlini bulduktan sonra Mahbûb-u Hakikîye gider." Ben burada bahsedilen 'aczin aşka olan üstünlüğünü' de yukarıda verdiğim misallerle anlayabiliyorum. Yani, aynı şekilde, dikkatin acze düşüp boşlukta kaldığı an aklına gelen şeylerin 'eşik atlatıcı isimler' olduğunu zannediyorum. Ancak aşka düşüldüğünde böyle bir boşluk hissi yaşanmıyor. Gafil dikkat Allah'tan gayrı sevilebilecek çok şey bulabiliyor.

Çok dağıttım. Sadede geleyim. Mürşidim İşaratü'l-İ'caz'da 'inayet' ile 'intizam'ı birbirine bağlayan ilginç bir tarif yapıyor. Diyor ki: "Bu âyetin, Sâniin vücut ve vahdetine işaret eden delillerinden biri de, inayet delilidir. Bu delil, kâinatı ve kâinatın eczasını ve envâını ihtilâlden, ihtilâftan, dağılmaktan kurtarıp bütün hususatını intizam altına almakla kâinata hayat veren nizamdan ibarettir. Bütün maslahatların, hikmetlerin, faidelerin, menfaatlerin menşei, bu nizamdır."

Hani başta demiştim ya. Tekrarlara da ihtiyaç duyuyoruz biz. Evet. Aynılık aklımızı delirmekten alıkoyuyor. Çünkü an'dan an'a geçerken ünsiyet hissimizi koruyabilmeyi tekrarlar sayesinde başarabiliyoruz. Çayı her içişimizde seviyoruz. Suyu her tadışımızda kanıyoruz. Yemeği her yiyişimizde doyuyoruz. Bize bağışlanan her inayet öncesinde kurulmuş bir düzene dayanıyor.

Elma bir ikram mı? Evet. Ama elmadan önce 'elmanın hep elma olma kanunu' bir ikram. Güneş bir ikram mı? Evet. Ama güneşten önce 'güneşin hep güneş olma kanunu' bir ikram. Yani "Allah'ın inayetiyle..." dediğimiz vakit, Rabbimizin o an edeceği müstakil bir ikramı değil sadece, evreni kuşatan kanunlarıyla zamanlar ötesinden verdiği desteği ifade ediyoruz aynı zamanda. Her eylediğimizin onunla bağlı olduğu şuuruna gönderme yapıyoruz. Yani kıvırmayı becerdiğimiz her işin ancak ucunu kıvırdığımızı geri kalanın tamamının Cenab-ı Hakkın kudretiyle vücuda geldiğini itiraf ediyoruz. Allahu'l-a'lem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Allah'ın 'aynısı' olunmaz 'aynası' olunur

"Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir." 11. Söz'den. Mürşidim, Ramazan Risa...